Nedir ki insanı hayatta tutan. Böyle deli divane toprağa kök salmaya çalışan. Göçüp gitmeyecek miyiz bir altmış yıl içinde ebedi olarak bu diyardan. Ne ki varlığımızla, kültürümüz, devletimiz, dinimizle övündüğümüz... En başta bedenimiz sonra kurduğumuz bütün gelenek ve kurumlarımızla yok olup gitmeyecek miyiz bir gün. Nerede Marduk, İsis, Gılgamış, Zerdüşt... Şimşekleriyle yüce Zeus. Sümer, Babil, Roma, Likya... Geçip gittiler gölgesiz. Tarihin birer konusu şimdi, tanrılarıysa bugün yaşayanlara alay konusu. Tıpkı bin yıl sonrakilere bizimkilerin alay konusu olacağı gibi..
Nedir ki insanı hayatta tutan. Böyle deli divane toprağa kök salmaya çalışan. Göçüp gitmeyecek miyiz bir altmış yıl içinde ebedi olarak bu diyardan. Ne ki varlığımızla, kültürümüz, devletimiz, dinimizle övündüğümüz... En başta bedenimiz sonra kurduğumuz bütün gelenek ve kurumlarımızla yok olup gitmeyecek miyiz bir gün. Nerede Marduk, İsis, Gılgamış, Zerdüşt... Şimşekleriyle yüce Zeus. Sümer, Babil, Roma, Likya... Geçip gittiler gölgesiz. Tarihin birer konusu şimdi, tanrılarıysa bugün yaşayanlara alay konusu. Tıpkı bin yıl sonrakilere bizimkilerin alay konusu olacağı gibi..
İşte geçen yaz çektiğim Likya medeniyetinin Kekova adasında, büyük oranda bir depremle yıkılan ve bir daha toparlanmayan "batık kenti"... Demre, Kekova, Simena... Kuşkusuz Türkiye'nin ve bence dünyanın da en nadide yerlerinden biri. Ama eğer giderseniz insanı büyüleyen bu eşsiz doğasının yanında insanı derin bir kedere de gark ettiğini fark edeceksiniz elbet. Bir kısmını çıplak gözle denizin altında göreceğiniz batık kentin kıyılarına bakarken orada bir zamanlar insanların sokaklarinda, evlerinde, taşa kazınan merdivenlerinde gezindiğini hissedeceksiniz. Onlar da bizim şimdi yaptığımız gibi yaşam uğraşı veriyor, çalışıyor, sevişiyor, çocuk büyütüyor, ölülerini gömüyor, tanrılarına ibadet ediyor, politik mücadele veriyorlardı. Şimdi anısı bile kalmadi o insanların. Kim inandırabilir bizi, orada doğup büyüyüp çocuk yapan sıradan bir insanın varlığına, kim şahitlik edebilir yaşadığına.
Peki ya bizim.
Bütün kâinatın kendi için yaratıldığına, bütün dünyanın kendi etrafında döndüğüne, özel mi özel olduğuna inanan biz modern insanların...
Dünya üzerinde canlı yaşamı var olduğundan beri gözle görülen ve görülmeyen milyonlarca canlının olağanüstü bir gayretle yaşamaya ve var olmaya devam etmek için harcadığı çabayı düşünürken öte tarafta 3.8 milyar yıllık bu uzun evrimsel süreçte var olan canlıların sadece yüzde 0.01'inin bugüne geldiğini yüzde 99.9'unun yok olduğunu yani ölümün ve yok oluşun bu yaşama arzusunu nasıl yerle bir edip gölgeledigini hatırlamak ve hatırlatmak gereğini duyuyorum.
Belki bu gerçeği hatırlamkla bugün yaşadığımız ve yaşattığımız birçok huzursuzluk ve kötülüğü bitirmesi ümidiyle...