Montmartre'in sanatla iç içe geçmiş bu eşsiz hikayesini birlikte keşfetmeye ne dersiniz! Zamanında Picasso’dan Van Gogh’a, Henri Matisse’ten Suzanne Valadon’a, Renoir’dan Edgar Degas’a, Henri de Toulouse-Lautrec, Utrillo ve daha nice sanatçı ve edebiyatçının iz bıraktığı Montmartre, aynı zamanda bohem hayatın, dansın, eğlencenin, kültürel ve sanatsal üretimin; Lapin Agile, Le Chat Noir, Moulin Rouge gibi kabarelerin; French Cancan’ın, yani bir bütün olarak şov dünyasının yanında ucuz şarabın ve ucuz konaklamanın olduğu, Paris’in dışında alternatif bir bölgeydi.
Zamanında Picasso’dan Van Gogh’a, Henri Matisse’ten Suzanne Valadon’a, Renoir’dan Edgar Degas’a, Henri de Toulouse-Lautrec, Utrillo ve daha nice sanatçı ve edebiyatçının iz bıraktığı Montmartre, aynı zamanda bohem hayatın, dansın, eğlencenin, kültürel ve sanatsal üretimin; Lapin Agile, Le Chat Noir, Moulin Rouge gibi kabarelerin; French Cancan’ın, yani bir bütün olarak şov dünyasının yanında ucuz şarabın ve ucuz konaklamanın olduğu, Paris’in dışında alternatif bir bölgeydi.
Ancak elbette yansıtılan bu ışıltılı hayatın arkasında, kadın emeğinin hiçe sayıldığı, kadın bedeninin metalaştırılıp bir ürün olarak sunulduğu, genelevlerin yoğunlaştığı, yoksulluğun ve eşitsiz koşulların uçurum oluşturduğu bir bölgeydi de aynı zamanda. Montmartre’ın bu ışıltılı hikâyesini adımlarken, sizlere sanat dünyasındaki şiddetin, cinsiyetçiliğin ve elitizmin yanı sıra ötekileştirilenlerin de hikâyesini sömürgecilik bağlamında anlatmaya çalışacağız. Kısacası, tersi ve yüzü ile Paris'in gerçekçi bir panoramasını sunmaya çalışacağız.